İŞE İADE DAVASI – MOBBİNG GİBİ DİĞER DAVA TÜRLERİNE GÖRE İSPATI NİSPETEN DAHA ZOR OLAN BİR KONUDA KESİN VE MUTLAK BİR İSPATIN ARANMAYACAĞI – DAVACI İŞÇİNİN TALEBİNİN KABULÜ İLE İŞE İADESİNE KARAR VERİLMESİ GEREĞİ – HÜKMÜN BOZULMASI
T.C. YARGITAY
22.Hukuk Dairesi
Esas: 2014/2157
Karar: 2014/3434
Karar Tarihi: 21.02.2014
İŞE İADE DAVASI – MOBBİNG GİBİ DİĞER DAVA TÜRLERİNE GÖRE İSPATI NİSPETEN DAHA ZOR OLAN BİR KONUDA KESİN VE MUTLAK BİR İSPATIN ARANMAYACAĞI – DAVACI İŞÇİNİN TALEBİNİN KABULÜ İLE İŞE İADESİNE KARAR VERİLMESİ GEREĞİ – HÜKMÜN BOZULMASI
ÖZET: Hukuk yargılamasında ve özellikle de mobbinge dayanan iddialarda yüzde yüzlük bir ispatın aranmadığı, şüpheden uzak delil aramanın ceza yargılamasına ait olduğu, özel hukuk ve iş hukuku yargılamasında vicdani kanaatin oluşmasına yetecek kadar bir ispatın yeterli olduğu, taraflarca ileri sürülen delillerin sıhhat ve kuvvetinde tereddüt edilmesi halinde işçi lehine yorum ilkesinin uygulanması gerektiği, mobbing gibi diğer dava türlerine göre ispatı nispeten daha zor olan bir konuda kesin ve mutlak bir ispatın aranmayacağı, bu konuda işçi lehine ispat kolaylığı göstermenin hakkaniyet ve adalete daha uygun olacağı kanaat ve sonucuna varılmıştır. Belirtilen sebeplerden dolayı işveren tarafından Kanun’un maddesine dayanılarak yapılan feshin geçersizliğine ve davacı işçinin talebinin kabulü ile işe iadesine karar verilmesi gerekir.
(4857 S. K. m. 18, 20, 25)
Dava: Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, davanın reddine karar vermiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Karar: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkilinin 22 yılı aşkın süre davalı bankada çalıştığını, bu sürenin son 10 yılını anılan bankanın B… şubesinde geçirdiğini, şubede uygulanan 360 derece anket tekniği sonrasında şube müdürü tarafından davacıya hakaret ve tehditte bulunulduğunu, davacının diğer çalışanlar önünde aşağılandığını, küçük düşürüldüğünü, hiçbir şey bilmemekle ve beceriksizlikle itham edildiğini, bu şekilde kendisine mobbing uygulandığını, söz konusu davranışların uzun süre devam etmesi üzerine davacının bu durumu bir ihtarname ile yönetime bildirdiğini ancak hiçbir şeyin değişmediğini ve yönetimce bir önlem alınmadığını, yaşanan mobbing sebebiyle davacının psikolojik travma geçirdiğini, Ege Üniversitesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalında anksiyete bozukluğu teşhisi konulduğu ve bu hastaneden rapor aldığını, raporlu sürelerde işe gelemediğini bu sebeple iş sözleşmesinin işveren tarafından haksız sebeple feshedildiğini ve işverenin işçiyi gözetme borcunun ihlal edildiğini beyanla işe iadesine, davanın kesinleşmesine kadar boşta geçen dört aylık ücret ile davalı tarafça işe başlatılmama halinde sekiz aya kadar iş güvencesi tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacının, 05.01.1990-25.06.2013 tarihleri arasında müvekkili olan bankanın çeşitli şubelerinde çalıştığını, 07.03.2013 tarihinde iş sözleşmesinin feshi tarihine kadar almış olduğu sağlık raporları sebebiyle görevine devam ettiğini, müvekkili bankanın davacı yanın iş sözleşmesini 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25/1. maddesi uyarınca haklı sebeplerle feshettiğini, hastalık nedeniyle rapor alan işçinin iş sözleşmesinin 4857 sayılı Kanun’un 25. maddesinin 1-b. alt bendi uyarınca haklı sebeple derhal feshedilmesi için işçinin raporlu süresinin hizmet süresine göre ihbar süreli +6 hafta süreyi aşması gerektiğini, davacı tarafın 07.03.2013 tarihinden iş sözleşmesinin fesih tarihine kadar olan dönemde sağlık sorunları sebebiyle toplam 110 gün görevine devam etmediğini, davacı tarafın ihbar süreli (8 hafta) +6 haftalık süreyi aşan raporluluk süresi sebebiyle müvekkili bankanın haklı olarak iş sözleşmesini feshettiğini belirterek haksız olarak açılmış olan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece davacının, davalı işyerinde işveren tarafından sürekli ve sistematik bir biçimde aşağılandığı, kişiliği ile saygınlığının zedelendiği ve kötü muameleye maruz kaldığı hususunu şüpheden uzak bir şekilde ispat edemediği, bu sebeple davacıya mobbing uygulandığına dair kanaate varılmadığı, davacının iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından 4857 sayılı Kanun’un 25-1. maddesinde belirtilen sağlık sebepleri uyarınca haklı sebeple feshedildiği sonucuna varılarak davacı tarafından açılan işe iade davasının reddine karar verilmiştir.
Davalı bankanın B… şubesinde çalışan davacının, şubede bir başka firma tarafından uygulanan ve gizli kalması gereken 360 derece performans değerleme sistemi sonrasında şube müdürünün kötü muamelesine, aşağılayıcı, küçük düşürücü ve kişiliğine yönelik rencide edici davranışlarına maruz kaldığı, mesleki bilgisinin hedef alınarak bilgisizlik ve beceriksizlikle itham edildiği; şube müdürünün, gizli kalması gereken anket sonuçlarını öğrenerek kendisi hakkında iyi şeyler söylemediğini düşündüğü, davacıya sürekli ve sistematik şekilde kötü davrandığı, şube müdürünün anket sonrası yaptığı toplantıda anket sonuçlarıyla ilgili kanaatini ve memnuniyetsizliğini şube çalışanlarına söylediği, tehditkâr tavırla iki üç istifa dilekçesi beklediğini beyan ettiği, bu andan itibaren davacı başta olmak üzere aleyhine kanaatte bulunduğunu düşündüğü çalışanlara karşı baskıcı ve sorgulayıcı şekilde davrandığı, davacının şube müdürü ile yaptığı telefon görüşmesinden sonra ağlama krizine girdiği, bir banka çalışanı tarafından hastaneye kaldırıldığı, yaşanan bu tür olaylar sonrasında davacının mobbinge son verilmesi konusunda davalıya ihtarname gönderdiği, söz konusu ihtarnamede mobbinge maruz kaldığını beyanla soruşturma açılmasını talep ettiği, şikâyetinin sonuçsuz kalması ve şube müdürünün devam eden olumsuz davranışları üzerine sağlığının bozulduğu, davacının alınan doktor raporlarında; çarpıntı, uykusuzluk (insomnia), tedirginlik, iştahsızlık, kilo kaybı, halsizlik, yorgunluk, kırgınlık ve sıkıntı hissi bulguları üzerine anksiyete teşhisi konulduğu, davacının bu rahatsızlığını tetikleyen veya ona katkı eden işyeri dışında ailevi, ekonomik, çevresel veya sosyal başkaca bir sebep olduğuna dair hiçbir delil ileri sürülmediği, Bornova Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Poliklinik Hasta Değerlendirme Formunda hastanın işyerinde yaşadığı değersizleştirmeler sonrası başlayan ve üç hafta yoğun olarak seyreden, anksiyete, çarpıntı, titreme, mide krampları, ağlama krizi ve çenede kasılma görüldüğü; bir kimsenin genel ve yaygın olarak işten ayrılması veya işyerini değiştirmesi amacıyla hedef alınıp bilinçli, sistematik ve sürekli şekilde kötü muameleye maruz bırakılması, ağır biçimde eleştirme, küçümseme, beceriksizlik ya da yetersizlikle itham edilme ve diğer çalışanlar önünde azarlanma şeklinde kişiliğinin ve onurunun rencide edilmesi, itibarına saldırılması, yönetim hakkının kötüye kullanılması, eşit muamele yükümlülüğüne aykırı şekilde davranılması, hedef alınan kişinin değersizleştirilmesi ya da ona kasten bu hissin verilmesi gibi eylemlerin mobbing olgusunu meydana getirdiği, somut olayda mobbingin unsurları itibarıyla gerçekleştiği şahit anlatımları, doktor raporları ve tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Davacının iş sözleşmesi davalı işveren tarafından 4857 sayılı Kanun’un 25/1. maddesi uyarınca haklı sebeple feshedilmiş ve bu fesih mahkemece yerinde görülüp davacının işe iade talebi reddedilmiş ise de, anılan Kanun hükmü; işçinin kendi kastından veya derli toplu olmayan yaşayışından yahut içkiye düşkünlüğünden doğacak bir hastalığa yakalanması veya engelli hâle gelmesi durumunda, bu sebeple doğacak devamsızlığın ardı ardına üç iş günü veya bir ayda beş iş gününden fazla sürmesi ya da işçinin tutulduğu hastalığın tedavi edilemeyecek nitelikte olduğunun ve işyerinde çalışmasında sakınca bulunduğunun Sağlık Kurulunca saptanması durumunda iş sözleşmesinin bildirimsiz feshedileceğine ilişkindir. Somut olayda davacının işyerinde mobbinge maruz kaldığı için hastalandığı, rahatsızlığı sebebiyle sevk edildiği hastanede davacıya Sağlık Kurulu Raporu ile anksiyete bozukluğu teşhisi konulduğu ve dinlenmesi gerektiği için rapor verildiği, davacının hastalanmakta ve rapor kullanmakta herhangi bir kusurunun bulunmadığı, dolayısıyla anılan madde hükmü gereğince işverenin iş sözleşmesini haklı sebeple feshetmesinin hukuka uygun olarak değerlendirilemeyeceği açıktır.
Mahkemece, davacının, davalı işyerinde, işveren tarafından sürekli ve sistematik bir biçimde aşağılandığı, kişiliğinin ve saygınlığının zedelendiği, kötü muameleye maruz kaldığı ve mobbinge uğradığı şüpheden uzak bir şekilde ispat edilemediği gerekçesiyle hüküm kurulmuş ise de iddia, birbirini doğrulayan ve tamamlayan davacı ve davalı şahit anlatımları, davacının aynı mahiyette olan ve aynı bulgulara işaret eden birbiriyle ve anlatılanlarla uyumlu birden fazla doktor raporu göz önüne alındığında, mobbing olgusunun açık bir şekilde ispat edildiği; kaldı ki, hukuk yargılamasında ve özellikle de mobbinge dayanan iddialarda yüzde yüzlük bir ispatın aranmadığı, şüpheden uzak delil aramanın ceza yargılamasına ait olduğu, özel hukuk ve iş hukuku yargılamasında vicdani kanaatin oluşmasına yetecek kadar bir ispatın yeterli olduğu, taraflarca ileri sürülen delillerin sıhhat ve kuvvetinde tereddüt edilmesi halinde işçi lehine yorum ilkesinin uygulanması gerektiği, mobbing gibi diğer dava türlerine göre ispatı nispeten daha zor olan bir konuda kesin ve mutlak bir ispatın aranmayacağı, bu konuda işçi lehine ispat kolaylığı göstermenin hakkaniyet ve adalete daha uygun olacağı kanaat ve sonucuna varılmıştır.
Yukarıda belirtilen sebeplerden dolayı işveren tarafından 4857 sayılı Kanun’un 25/1. maddesine dayanılarak yapılan feshin geçersizliğine ve davacı işçinin talebinin kabulü ile işe iadesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalıdır.
Belirtilen sebeplerle, 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması ve aşağıdaki gibi karar verilmesi gerekmiştir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan gerekçe ile;
1- Mahkeme kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA,
2- İşverence yapılan FESHİN GEÇERSİZLİĞİNE,
3- Davacının kanuni sürede işe başvurmasına rağmen, işverenin süresi içinde işe başlatmaması halinde ödenmesi gereken tazminat miktarının işçinin altı aylık ücreti olarak belirlenmesine,
4- Davacının işe iade için işverene süresi içinde başvurması halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar doğmuş bulunan en çok dört aylık ücret ve diğer haklarının davacıya ödenmesi gerektiğinin belirlenmesine,
5- Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
6- Davacı vekille temsil edildiğinden, karar tarihinde yürürlükte olan tarifeye göre 1.500,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
7- Davacı tarafından yapılan 311,35 TL yargılama giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, davalının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
8- Peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, kesin olarak 21.02.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
NOT: KONUNUN ÖNEMİ GEREĞİ YEREL MAHKEME İLAMINI AŞAĞIDA YAYIMLIYORUZ.
T.C
İZMİR
İŞ MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO: 2013/483 Esas
KARAR NO:2013/533
DAVA: Tespit (İşe İade İstemli)
DAVA TARİHİ: 02.07.2013
KARAR TARİHİ: 08.11.2013
KARAR YAZMA TARİHİ: 06.12.2013
Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan işe iade istemli davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 10 yılı Bornova Şubesinde olmak üzere 22 yılı aşkın süredir davalı yana hizmet verdiğini, müvekkilinin yaşadığı psikolojik travma nedeni ile 18/03/2013 tarihinde Ege Üniversitesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı F41 Antisayite Bozukluğu teşhisi ile tedavi altına alındığı ve 1 ay istirahat etmesinin uygun olduğu yönünde heyet raporu verildiğini, şube müdürünce yapılan mobing’in aslında kurum politikası olduğunu, kurumun müvekkilin iş yerinde maruz kaldığı olaya karşı hiçbir çalışma yapmadığını, müvekkilinin rahatsızlığına ilişkin insan kaynaklarından kimsenin taraflarını aramadığını, bu tavrın müvekkilinin işten bir şekilde çıkartılmak istendiğinin ve bunun şube müdürünce uygulanan psikolojik şiddet marifetiyle sağlandığının kanıtı olduğunu, işveren olarak İş Kanunu madde 77 ve Borçlar Kanununda düzenlenmiş olan işverenin işçiyi gözetme borcuna aykırı davrandığı gibi, üstelik çektiği ihtarname ile müvekkilinin iş akdini hukuka aykırı olarak feshettiğini, somut olayda iş akdini haklı birden fazla sebeple feshetme hakkı olan müvekkilinin bu hakkını kullanamaz iken davalı yanın fesih iradesinin şaşırtıcı olduğunu belirterek feshin geçersizliğine ve müvekkilinin işe iadesine, davanın kesinleşmesine karar boşta geçen 4 aylık ücret ile davalı yanın süresi içinde müvekkilinin işe başlatmaması hali için sekiz aya kadar iş güvencesi tazminatının davalı yana yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının, 05.01.1990-25.06.2013 tarihleri arasında müvekkili bankanın çeşitli şubelerinde çalıştığını, davacının 07.03.2013 tarihinde iş akdinin feshi tarihine kadar almış olduğu sağlık raporları nedeniyle görevine devam ettiğini, müvekkili bankanın davacı yanın iş akdini İş Kanunu’nun 25/1. Maddesi uyarınca haklı sebeplerle feshettiğini, hastalık nedeniyle rapor alan işçinin iş sözleşmesinin 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25 inci maddesinin 1-b alt bendi uyarınca haklı nedenle derhal feshedilmesi için işçinin raporlu süresinin hizmet süresine göre ihbar önelleri +6 hafta süreyi aşması gerektiğini, davacı tarafın 07.03.2013 tarihinden iş akdinin fesih tarihine kadar olan dönemde sağlık sorunları nedeniyle 110 gün görevine devam etmediğini, davacı tarafın ihbar önelleri (8 hafta) +6 haftalık süreyi aşan raporluluk süresi nedeniyle müvekkili bankanın haklı olarak iş akdini feshettiğini belirterek haksız olarak açılmış olan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekilince ibraz edilen işyeri kayıtları ile taraf vekillerinin ibraz ettikleri diğer kayıt ve belgeler dosyamız içerisine konulmuş, davacı tanıkları Özge Özçağıran Yavuz, Nehir Encü ile davalı tanıkları Alp Özgürler ve Muharrem Sandıkçıoğlu dinlenmiştir.
Davacı tanığı Özge Özçağıran Yavuz beyanında; kendisinin davalı Garanti Bankasında 2008/Ocak -2013/Haziran tarihleri arasında müşteri ilişkileri yöneticisi olarak çalıştığını, önce Özkanlar şubesinde daha sonra da Bornova şubesinde görev yaptığını, 15 yıllık sigorta süresi dolduğu için davalı bankadan ayrıldığını, tazminatlarının ödenmediğini, ancak davalı banka aleyhine herhangi bir dava açmadığını, davacı ile birlikte Bornova şubesinde çalıştıklarını, davacının tanıştıklarında ticari müşteri ilişkileri yöneticisi olduğunu daha sonra ise Kobi Müşteri İlişkileri Yöneticisi olduğunu, kendisinin 2013/Haziran ayında Bornova Şubesinden Şirinyer şubesine tayin olduğunu, kendisinin Bornova şubesinden ayrıldığında davacının orda çalıştığını, davacıdan öğrenmediğini, ancak şubede çalışan diğer arkadaşlardan öğrendiği kadarıyla davacının şube müdürü ile bir tartışması olduğunu, bu tartışmanın nereden kaynaklandığını bilmediğini, davacının bu tartışmadan sonra hastaneye kaldırıldığını, akabinde de rapor aldığını, bankada 360 derece uygulaması yapıldığını, bu uygulamada banka, bankadaki banka yöneticileri, personel uygulamaları, ücret politikalarının değerlendirildiğini, bu anketin kurumdan ayrı bir şirket tarafından yapıldığını, ve gizli tutulduğunu, sonucunun da yöneticilerle paylaşıldığını, fakat sadece sonucun sayısal olarak yöneticilerle paylaşıldığını, kimin ne cevap verdiğinin gizli tutulduğunu, bu 360 derece uygulamasından sonra 2013/Şubat ortası gibi şube müdürleri Özlem Demirkan’ın kendileriyle bir toplantı yaptığını, bu toplantıya gişe yetkilileri hariç diğer tüm çalışanlar yani değerlendirmeye katılanların katıldığını, Özlem Demirkan’ın toplantı da; “anket sonrasında çıkan sonucun kendisini çok kötü sergilediğini ve kimin bu şekilde değerlendirme yaptığını tahmin ettiğini ve bulabileceğini” söylediğini; daha sonra da tehditkar tavırla iki üç tane istifa mektubu ve tayin talebi beklediğini de söylediğini, toplantıdan sonra da müdürün hal ve davranışlarının değiştiğini, kendince tahmin ettiği kişileri dışlamaya başladığını, bu kişilerden birisinin kendisi olduğunu, talebi dışında bilgisi alınmadan Şirinyer şubeye tayin edildiğini, sonrasında da Banu hanımın konusunu duyduğunu, birlikte çalıştıkları dönemde bildiği kadarıyla davacının psikolojik bir rahatsızlığı olmadığını, ilaç kullanıp kullanmadığından da haberinin olmadığını, Şube müdürünün sürekli sorgulayan baskıcı bir tavrı olduğunu, genel olarak yapılan işlerden memnun olmadığını, hep eleştiren yönde yaklaştığını, mimikleri ile ve beden dili ile bunu da hissettirdiğini, kendisinin şube müdürü ile herhangi bir münakaşasının olmadığını, Şube müdürünün personel ile konuşma yaparken birebir odasına çağırdığından kendisinin davacı ile yapmış olduğu konuşma sırasında şahit olma şansının olmadığını, zaten kendisinin çalıştığı kat ile müdürün bulunduğu katın farklı olduğunu söylemiş, diğer davacı tanığı Nehir Encü beyanında; kendisinin 01/03/2003-30/07/2013 tarihleri arasında Garanti Bankasında çalıştığını, Kobi Bankacılığı Portföy yöneticisi olduğunu 15 yıl sigorta süresi dolduğundan kendi isteği ile ayrıldığını, tazminatlarının ödenmediğini, ancak davalı banka aleyhine açılan herhangi bir davasının olmadığını, davacı ile Bornova şubesinde çalıştıklarını, davacının da kendisiyle aynı görevde olduğunu, davacının ayrıldığında onunla aynı şubede olduklarını, yani Bornova şubesinde çalıştıklarını, davacının ayrılmadan bir süre önce raporlu olduğunu, o nedenle davacının işten çıkarıldığını sonradan öğrendiğini, davacının işten çıkarıldığını kendisinin söylediğini, iş akdinin evine gelen bir kağıtla tek taraflı feshedildiğini söylediğini, hangi gerekçe ile çıkarıldığını bilmediğini, davacının yukarıda bahsettiği raporlu olduğu dönem haricinde herhangi bir sıkıntısı olmadığını ancak tarihini tam hatırlayamadığını, ilk rapor almadan bir gün öncesiydi diye hatırladığını, davacının bankada şubedeyken arşiv odasında telefon ile görüştüğünü, telefonla görüştüğü sırada davacının yüksek sesle konuştuğunu fark edince merak edip yanına gittiğini, yanına gittiği zaman telefonla konuştuğunu, karşı tarafa birşeyler anlattığını ancak bir yandan da ağladığını gördüğünü, telefon konuşması sırasında ağlaması daha da artınca davacıya destek olmaya çalıştığını, davacının daha sonra telefonu kapattığını, kapatırken de davacının, çok kötü olduğunu, konuşamayacağını ifade ettiğini, telefonu kapattıktan sonra da davacının ağlama durumunun daha da arttığını, fenalaşma durumunun arttığını, yanlarına bir kaç arkadaşlarının daha geldiğini, davacıyı sakinleştirmeye çalıştıklarını, kolonya döktüklerini, olayı tam anlamadığını, sadece çok kötü olduğunu ifade ettiğini, hatta doktora götürmelerini ifade ettiğini, çok kötü olduğu için onu biraz dinlendirdiklerini, daha sonra bir arkadaşlarının kendi arabası ile davacıyı hastaneye götürdüğünü, bu olay sonrasında da davacının rapor aldığını, daha sonra da işten çıkarıldığını duyduğunu, yukarıda bahsettiği telefon konuşmasını davacının şube müdürü ile yaptığını bildiğini, çünkü son konuşması sırasında Özlem Hanım, Özlem Hanım diye söylediğini, bu nedenle şube müdürü Özlem Demirkan ile konuştuğunu anladığını, kendisinin davacının şube müdürü ile yapmış olduğu konuşma hakkında net bir bilgisinin olmadığını, işle ilgili olduğunu düşündüğünü, 360 derece testi ile ilgili olarak müdürleri Özlem Hanım bir toplantı yaptığını, toplantının tarihini hatırlayamayacağını, anketin sonucunun iyi çıkmaması nedeniyle toplantıda biraz tepkili olduğunu, bu anketin sonucuna göre değerler kötü çıkınca şube ile kendisinin beğenilmediğinden dolayı bu konuda kendilerine biraz tepki gösterdiğini, bahsettiği anketin banka çalışanları arasında yapıldığını ve anketi dışarıdan bir firmanın yaptığını ve bu anketin gizli olduğunun belirtildiğini, bahsettiği toplantıya portföy yöneticileri ile satış temsilcilerinin katıldığını, davacının o gün bu toplantı da olmadığını, o toplantıdan sonra müdürlerinin tepkili davranışlarını hissettiklerini, sonuçtan dolayı bozulduğunu, davacının ertesi gün işyerine geldiğinde şube müdürünün onu odasına çağırdığını, orada yine kendilerine olduğu gibi davacıya da anketten dolayı tepkisini belirttiğini, davacıyı çağırdığı anı gördüğünü, odasında tepkisini belirttiğini de davacının söylediğini, davacının yukarıda bahsettiği olaydan önce herhangi bir rahatsızlığını görmediğini, bunu kendi yorumuna dayanarak söylediğini, Şube müdürünün bu anket olayı nedeniyle davacıya, kendisine davrandığı gibi davranmadığını, işler konusunda daha sorgulayıcı ve işten dolayı çok beklentileri olup, onun da beklentilerini karşılamadığını düşündüğünü ve davacıya sürekli sorgulayıcı şekilde yaklaştığını, o ana kadar çalışma hayatında, o yöneticiden böyle bir tepki görmediğini, kendisine aşırı geldiğini ve ürktüğünü, ancak kendisinin rapor almasını gerektiren herhangi bir psikolojik rahatsızlığının olmadığını beyan etmiştir.
Davalı tanığı Alp Özgürler beyanında; Davacı ile 1,5 yıl Garanti Bankası Bornova şubesinde çalıştığını, kendisinin de portföy yöneticisi olduğunu, davacının iş akdi feshedilmeden son iki üç aylık dönemde psikolojik sıkıntıları olduğunu, baskı altında hissettiğini, mutlu olmadığını söylediğini, davacının izne çıktığını, izin sonrasında tekrar işe başladığında davacının kendisine şube müdürü ile sorunlarının halen devam ettiğini söylediğini, davacının şube müdürü ile ilgili olarak baskı altında olduğunu, anlaşamadığını hatta hakaret duyduğunu kendilerine söylediğini, tam gününü hatırlayamadığını, davacının izinden döndüğü gün şube müdürleriyle bir görüşme yaptığını, ertesi gün de davacının ağlama sesini duyduklarını, arşiv odasında ağlama sesini duyduklarını, arşiv odasında ağladığını, yanına gittiklerinde müdüre hanımla konuştuğunu yine hakarete uğradığını söylediğini, ancak aralarında nasıl bir konuşma geçti içeriğini bilmediğini, yanına vardıklarında telefon konuşmasının bitmiş olduğunu, daha sonra da davacıyı arkadaşlarının hastaneye götürdüklerini, bu olaydan sonra da davacının sürekli rapor aldığını, daha sonra da iş akdinin feshedildiğini duyduklarını, Şube müdürlerinin görevi gereği kendilerini, zaman zaman odasına çağırdığını, bu görüşmenin şube hedefleri ile ilgili olduğunu, şahsi bir görüşme olmadığını açıklamış, diğer davalı tanığı Muharrem Sandıkçıoğlu ise beyanında; davalı bankada 16 yıldır çalıştığını, şu anda ise Bornova şubesinde Kobi Müşteri Hizmetleri Temsilcisi olduğunu, davacıyı birlikte çalışmalarından dolayı tanıdığını, Bornova şubesinde iki yıl birlikte çalıştıklarını, davacının ise Kobi Müşteri İlişkisi yöneticisi olduğunu, davacıyla son altı ayda yan yana masalarda çalıştıklarını, son döneme kadar herhangi bir problem olmadığını, fakat 2013/Ocak ayından sonra davacıda bir tedirginlik, bir heyecanlanma gördüğünü, kendileriyle konuşurken, şube müdürleri Özlem Hanımın kendisine iş hususunda kendisine baskı yaptığını söylediğini, ayrıca kendisine kötü davrandığını da ifade ettiğini, ancak birebir kulaklarıyla kendisinin buna şahit olmadığını, şube müdürünün personel ile olan görüşmelerinin odasında olduğunu, kendisinin şube müdürlerinin davacıya farklı davrandığını hissettirmediğini, hepsine aynı şekilde yöneticiliğin gerektirdiği şekilde davrandığını, davacının telefonla görüşme sırasında bayıldığını, daha sonra da hastaneye kaldırıldığını, bu olay sırasında kendisinin o gün izinli olduğunu, bu nedenle bahsedilen olayı da görmediğini, 360 derece testi ile ilgili olarak şubelerinde yöneticilerinin bir toplantı yaptığını, hatırladığı kadarıyla bir yıl kadar önce olduğunu, ankette banka çalışanlarının, banka ve yöneticileri ile ilgili memnuniyetlerinin sorulduğunu, toplantı sırasında banka müdürlerince geri bildirimler yapıldığını, anket gizli olduğundan dolayı kimin ne yazdığının belli olmadığını, genel konuşma sırasında şubeden, kendisinden memnun olmayanın tayin talep edebileceğini, bankadan memnun olmayanın da bankadan istifa edebileceğini söylediğini, bu toplantıdan sonra gözlemlediği kadarıyla genel anlamda bir problem olmadığını beyan etmiştir.
Dava, işe iade davasıdır.
Dosya kapsamından; davacının belirsiz süreli hizmet akdi ile davalı işyerinde çalıştığı, kıdeminin 6 aydan fazla olduğu ve işveren vekilliği sıfatı da bulunmadığı, davalı şirkette çalışan işçi sayısı da 30’dan fazla olduğu ve davanın fesih bildiriminin tebliğ edildiği tarihten itibaren bir ay içerisinde açıldığı tespit edildiğinden, bu nedenlerle davanın 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18, 19, 20 ve 21. maddelerinde öngörülen dava şartlarını taşıdığı anlaşılmıştır.
Davacı, dava dilekçesi ile işverenin kendisine mobbing olarak adlandırılan psikolojik şiddet uygulayarak psikolojisinin bozulduğunu, müvekkilinin işe gidememesindeki rahatsızlığının psikolojik olduğunu, müvekkiline psikolojik rahatsızlığı nedeniyle rapor verildiğini, müvekkilinin hastalığının kendisinden kaynaklanan bir kusur nedeni ile nüksetmediğini, devamsızlığının kendi kusurundan kaynaklanmadığını, işyerinde yaşadığı psikolojik taciz nedeni ile ruh dengesini kaybeden müvekkilinin iş akdinin feshedilmesinin hakkaniyet ve dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu iddia etmiş, davalı işveren ise; davacının 07.03.2013 tarihinden bu yana almış olduğu sağlık raporları nedeniyle İş Kanununun 25-I maddesi uyarınca feshedildiğini savunmuştur.
Yargı kararında; “mobbing tanımı ve tespitine ilişkin kabul” işyerinde psikolojik taciz (mobbing) çağdaş hukukun son zamanlarda mahkeme kararlarında ve öğretide dile getirdiği bir beslemesi kasten güçlük çıkarması, eziyet etmesi veya bu eylemlerin işçilerin başta işveren olmak üzere amirleri tarafından gerçekleştirilmesi olarak tanımlanmıştır. Görüleceği üzere işçi bir taraftan diğer işçiye, diğer taraftan işverene karşı korunmaktadır. İşçinin anlattığı mobbing teşkil eden olayların tutarlılık teşkil etmesi kuvvetli bir emarenin bulunması gerekmektedir. Kişilik hakları ve sağlığın ağır saldırıya uğraması mobbingin varlığının tartışmasız kabulünü doğurduğu” şeklinde belirtilmiştir.
Tüm tanık anlatımları birlikte değerlendirildiğinde; davacının davalı işyerinde işveren tarafından sürekli ve sistematik bir biçimde aşağılanma, kişiliğinin zedelenmesi, kötü muamele yapılması, saygınlığının zedelenmesi gibi muameleye maruz kaldığını, şüpheden uzak bir şekilde ispat edememiştir.
Bu nedenlerle; davacıya mobbing uygulandığına dair kanaata varılmadığından ve davacının iş akdinin davalı işveren tarafından İş Yasasının 25-I maddesinde belirtilen sağlık sebepleri şartlarına uygun olarak feshedildiğinden, davacı tarafından açılan işe iade davasının reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM Yukarıda açıklanan nedenlerle:
1- Davanın REDDİNE,
2- Peşin alınan harç karar ve ilam harcını karşıladığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3- Davalı yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 1.320.00 TL vekalet ücreti takdir ile davacıdan alınarak, davalıya verilmesine,
4- Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
Davalı tarafından yapılmış olduğu anlaşılan 16.00 TL davetiye gideri, 50.00 TL tanıklık ücreti olan toplam 66.00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak, davalıya verilmesine,
Dair verilen karar hükmün tebliğinden itibaren 8 gün içerisinde Yargıtay’da temyiz yasa yolu açık olmak üzere, davacı vekili ile davalı vekilin yüzlerine karşı açıkça okunup, usulen anlatıldı. (¤¤)
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı